Köy Odalarının Sosyal Hayatımızdaki Yeri

Köy odaları, resmi bir vasfı olmayan ancak, toplumun muhabbet, istişare, dayanışma ve haberleşme kültürüne katkı sağlayan önemli sosyal mekânlardır. Bilinen ve yaygın bir şekilde etkin olduğu hali, Ahilik Teşkilatına kadar uzanan oda kültürü, haliyle yerleşik hayatın bir ürünüdür. Ahilik döneminde irşat ve mesleki eğitim için kullanılan bu yerler, son asra kadar fazla şekil değiştirmeden hayatını sürdürmüştür. Göçebe kültüründe ise oda görevini otağlar üstlenmiştir. Toplumlar, yerleşik hayata geçtikçe bu odalar, taş, tuğla ve kerpiçten yapılmaya başlanmıştır.

Bu odalar, genellikle varlıklı ve ikram sahibi kimselere ait evlerin bir bölümünden oluşuyordu. Yaklaşık 5-6 metre uzunluğunda, 3-4 metre genişliğinde, 3 metre yüksekliğinde ve evin ana girişinden bağımsız, ayrı bir kapısı olan bu odaların kapıları, odanın ya kısa kenarın birinde ya da uzun kenarın kısa kenarla birleştiği yere yakın bir yerde bulunurdu. Bir dönem bu odaların pencereleri, küçük ve yüksekte iken, (1925 yılında, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla bu köy odaları, ayin yapılıyor gerekçesiyle uzun bir süre gözetim altında tutulmuştur. Bu yüzden o dönemdeki odaların pencereleri hem küçük hem de insan boyunun erişmeyeceği kadar yüksektedir.) son zamanlarda daha büyük ve aşağıdaydı. Genellikle odaların üst tarafında divan denilen yüksekçe bir oturma yeri bulunurdu. Yerler ve divanın üstü halı veya kilimle döşenirdi. Yaslanmak için de yine halı veya kilimle kaplı içi hasır veya buğday sapıyla doldurulmuş olan sırt yastıkları kullanılırdı. İkram servisinin kolay yapılabilmesi için de odanın ortasında yaklaşık 1 metre genişliğinde dikine olarak divana kadar boş bir alan bulunurdu.

Odalarda oturma düzeni de çok önemliydi. Yaşlılar ve misafirler üst tarafa otururken, diğerleri ise yaş sırasına göre otururdu. Odaya her giren selam verir ve selam ile karşılanırdı. Sonra da herkes yeni gelenlere “Merhaba!” derdi. Herkesin “Merhaba!” demesinin önüne geçmek için de nezaketen “Cemaate rahmet!” denirdi. Odada bulunanlar mutlaka birbirlerine hâl hatır sorarlardı. (Bu gelenek halen uygulanmaktadır.)

Köy odaları, tarım işlerinin pek olmadığı kış aylarında çok kalabalık bir ahaliyi bünyesinde bulunduruyordu. Esasen işlek olan odalar, bir de işlerin az olduğu bu dönemlerde eğitim ve kültür faaliyetleri yoğunlaşıyordu. Odalardaki yeme içme ihtiyacı genellikle oda sahibince karşılanırdı. Bazen de grup halinde oynanan oyunu kaybeden taraflarca bu ikram cemaate sunulurdu. Bu ikramlar, kahve veya şerbet, sac arası kömbe, ceviz ve buğday kavurgası gibi içecek ve yiyeceklerden meydana geliyordu.

Bu odalarda;

  • Camianın çeşitli meseleleri konuşulur ve istişare edilir,

  • Ahali arasında meydana gelen anlaşmazlıklar, ileri gelenlerce bu odalarda sonuca bağlanır,

  • Ahalinin dini eğitimi buralarda yapılır,

  • Kültürel faaliyetler burada icra edilerek, geleneklerin unutulmaması sağlanır,

  • Sohbet edilir,

  • Hikâyeler ve camianın geçmişine dair önemli olaylar anlatılır,

  • Sık olmamakla birlikte, gençlere şecere saydırılır,

  • Eğlenmek maksadıyla oyunlar oynanır,

  • Ve Türküler söylenirdi.

Dolayısıyla köy odalarının sosyal hayatımızdaki yeri oldukça önemlidir. Öyle ki; köy odaları, hem bir okul, hem bir mahkeme, hem bir misafirhane, hem bir kültür mekânı, hem de bir ibadethanedir. Bu odalar, ayrıca toplum hafızasının tazelendiği ve diri tutulduğu bir yerdir. Köy odaları ayrıca misafirhane görevi de yapıyordu. Köye gelen tahsildarlar, jandarmalar ve diğer resmi görevliler ile garipler, yolcular, celepler, çerçiler, nalbantlar, boyacılar vs köy odasına misafir olurlardı. (Yöremizde ise bu insanlar bizzat evlerde misafir edilir.)

Radyo ve televizyon gibi iletişim araçları toplum hayatına girince, ne yazık ki bu odalara olan ilgi ve bu odalarda yapılan etkinlikler kısa süre içinde önce azaldı, sonra da tamamen bitti. 1970’li yılların başına gelindiğinde ise köy odası görevini bir nebze olsun varlıklı kişilerin veya toplum önderlerinin evleri devraldıysa da bu durum fazla sürmedi ve nihayet bu önemli bir kurum çoğu yerde tarihe karıştı. Oda kültürü sona erdikten sonra, özellikle okuma-yazma kültürü zayıf olan toplumların tarihi ve kültürel hafızası da yarım asır içinde yok olma aşamasına geldi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*