Bozulan Adetlerimiz / Düğünlerimiz

Düğün adetlerimiz dünden bu güne çok değişti. Ancak bu değişiklik ne yazık ki müspet yönde zuhur etmediği gibi, düğünlerimizin bozulup dejenere olmasına neden oldu.

Düğünlerimiz nereden nereye geldi bir bakalım.

Düğün adetlerinin başında “okuntu” gelmekteydi. Okuntu, düğüne davet etmeyi ifade eden Türkçe kökenli bir terimdir. Çok eski olan bu âdete göre, düğünden önce, çeşitli hediyeler gönderilerek, eş-dost, hısım ve akraba gibi yakınlar düğüne davet edilirdi. Okuntuyu dağıtan kişilere hediyeler verilirdi. Düğünlere başlamadan önce taziye yerleri gezilir ve hastalar ziyaret edilerek hatır alınırdı. Düğünler, genellikle Cuma günü başlar ve üç gün sürerdi. Bütün düğünlerde davul-zurna çalınırdı. Davetliler, davul zurna ile karşılanırdı. Bu karşılamada davulcu ve zurnacı “Şava Havası” denilen bir makam çalarlardı. Davetliler kendilerini karşılamaya gelen davulcu ve zurnacıya bahşiş verirlerdi. Düğün evine bayrak asılır ve bu bayrak düğün sonuna kadar asılı kalırdı. Düğünlerde davul-zurna eşliğinde bol, bol halay çekilirdi. Ayrıca akşamdan itibaren gece yarılarına kadar, kapalı mekânlarda çeşitli oyunlar yapılırdı. Bu oyunların mağdurları, genellikle damat tarafındaki kişilerden seçilirdi.

Düğün boyunca davetlilere, biri “Bayrak Yemeği”, biri de “Takı Yemeği” olmak üzere iki ayrı yemek verilirdi. Düğün yemekleri genellikle içli köfte, biber dolması, lahana sarması, kuru fasulye ve etli pilavdan oluşurdu. Bir dönem, düğünlerde tahin helvası ile üzüm ve kayısıdan yapılmış hoşaf ikram edilirdi. Düğün yemeği için birkaç hayvan kesilirdi.

Düğün sonunda takı takma töreni yapılırdı. (Eskiden çeyiz eşyası gibi ayni kıymetler takı olarak kullanılırken, günümüzde genellikle para ve ziynet eşyası takı olarak takılmaktadır.) Takı işlemi, damat ve gelin tarafı ile kirveden başlar ve yakınlık sırasına göre devam ederdi. Takılar bir ekip tarafından yazılı kayıt altına alınırdı. Düğünlerde Kirve hem düğünü organize eder, hem de Sağdıçlık görevini yerine getirirdi. (Kirve, yakın akraba mertebesindeydi.)

Son 40 yıla kadar düğünlerde Tura ve Güreş müsabakaları ile “Sinsin” oyunu düzenlenirdi. Eskiden atların bol olduğu dönemlerde “Cirit Oyunu” da oynanırdı. (Cirit, Türkmenler arasında sık oynan bir oyun türüdür.) Ayrıca düğün akşamlarında genellikle düğün sahiplerini zor duruma sokan(!) oyunlar oynanırdı.

Düğün öncesi gece kına gecesidir. (Golan Türkmenleri “kına” yerine “ğına” demektedirler.) Eskiden olduğu gibi genellikle gelinin arkadaşları ve düğün sahiplerinden olan kadınlar ve kızlar o gece gelinin eline kına yakarak türküler söyleyip eğlenirler. Düğünün son günü, yakınları tarafından, kızın beline kırmızı kuşak bağlanır.

Eskiden olduğu gibi, gelin evden çıkartılırken, varsa kardeşi kapıyı tutar ve kapı açması için kendisine para verilir. Diğer taraftan, gelin sandığı evden çıkarılmadan kız tarafında bir çocuk sandığın üzerine oturur ve bahşişini almadan sandığın üstünden kalkmaz. Bu adetlerden sonra topluca “Allahaısmarladık!” denir ve gelin ata (arabaya) bindirilir. Eskiden, gelin getirilirken, düğün alayının en önünde bir bayrak ve ayna taşınırdı. Damat dam başında durur ve yukarıdan geline güzel bir elma atardı. Elmayı yakalayan kişi, damattan hediyesini alır ve elmayı damada teslim ederdi. Bu elma gerdek gecesi gelin ve damat tarafından yenirdi. (Elmanın, Âdem ve Hava (AS)’dan kalma geleneği temsil ettiğini sanıyoruz.) Gelin oğlan evine gelince hemen attan inmezdi. “Gelin attan inmiyor; kaynanası, kayınbabası ne veriyor?” diye sorarlardı. Kaynana ve kayınbaba da gelin razı olana kadar verecekleri hediyeleri sayarlardı. Gelin eve girerken ayağının altına tahta kaşık veya bardak konularak kırdırılırdı. Gelinin çok çocuğu olması ve ilk çocuğun da erkek olması için yatak, odasına çocuk beşiği koyarlar ve yatağın üzerine de erkek çocuk bırakırlardı.

Gerdek gecesi, güveyi gerdeğe girerken sopalarla kovalanırdı. Eğer çevik davranıp kendini gerdek odasına atmazsa, haliyle dayağı yerdi. Gerdekten önce damat ve gelin namaz kılarlar. Eskiden kirvenin oğlu, (Genellikle küçük yaştaki olan çocuklar) gelin ve damadın ellerini birleştirip, bir tekerlemeyle gelinin vebalinin damadın üzerinde olduğunu söyler ve odayı terk ederdi.

Günümüzde ise bir yandan, bu adetlerin bir kısmı terkedilirken, bir yandan da bizim kültürümüzün ürünü olmayan bir sürü sevimsiz benimsenmeye başlandı.

Mesela;

1. “Okuntu” yerine davetlilere hiçbir sıcaklığı olmayan kartlar gönderiliyor,

  1. Kirvelik gibi çok kıymetli bir kurum ne yazık ki tarihe karışıyor,

  2. İnsanın içini kıpır kıpır titreten davul ve zurnanın yerini saz ve orkesrtralar alıyor,

  3. Daha önce damat evinde yapılan, en az üç gün süren ve güzelliğine doyum olmayan düğünler, artık düğün salonlarında ve çok tatsız, zorlama ve soğuk bir tarzda yapılıyor,

  4. Güreş ve cirit gibi heyecan veren sporlar artık yapılmıyor,

  5. Halaylar artık saz eşliğinde çekiliyor, (Saz çalanlar, nedense hep aynı siyasi amaca yönelik parçaları çalıp söylüyorlar)

  6. “Bayrak” ve “Takı” yemekleri tarihe karışıyor,,

  7. Gelinle damat salona, bir Hristiyan geleneği olan mumlar altında giriş yapıyorlar,

  8. Son zamanlarda bazı düğünlerde “Beğendirme” denilen ve utanmayı bir kenara atan bir oyun icat edildi ki bırakın oynayan gelinle damadı, ebeveynleri utanıyor. (Bu oyunda, damat kendini beğendirmek için gelinin karşısında oynuyor ve gelin “tamam. oldu!” deyinceye kadar bu oyun oynama devam ediyor. Bu kez gelin damat beğeninceye kadar damadın karşısında oynuyor. Bu gösteri, bütün davetlilerin huzurunda yapılıyor.) Oysa eskiden damat gelinin ancak ata bindirirken görürdü, yüzünü ise gerdeğe girerken görürdü.

Kısacası düğünlerin içinde bize ait olan ne varsa çıkartıp çöpe attık ve bizim olmayan ne varsa düğünlerimize dâhil ettik.

One Reply to “Bozulan Adetlerimiz / Düğünlerimiz”

Yorum yapabilirsiniz: