Karahasanlıların İnanç Yapısı

A) Genel Bilgi

Horasan bölgesine geldiklerinde Hanefi mezhebine tabi olan Türkmenler, Şii hâkimiyetinin bulunduğu bu coğrafyada Sünniliklerine, (kısmen de Şamanizm’in etkileri nedeniyle) Alevilik ritüelleri karıştı. Daha sonraki dönemlerde ise özellikle Erdebil’deki Safevi Tekkesi, Türkmenlerin inanç hayatında, önemli bir yere sahip oldu. Timur, 1402 yılında Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid’le yaptığı Ankara Savaşından sonra esir aldığı 30 bin Türkmen ile beraber doğuya dönerken, Şeyh Safîyüddin’in torunu, Şeyh Hoca Ali’yi (1392-1429) Erdebil Tekkesi’nde ziyaret etti. Bu esnada Hoca Ali Timur’dan, beraberinde getirdiği Türk esirleri serbest bırakmasını istedi. Bu isteğin kabul edilmesi üzerine Türkmen esirler, Timur’un emriyle Şeyh Hoca Ali’ye teslim edildiler. Türkmenler de bu gelişmelerden sonra, şükran borcu olarak Safevî Tarikatı’na bağlandılar. Bu Türkmenlerin büyük bir kısmı Anadolu’ya döndü, bir kısmı da orada kaldı. Orada kalanlar, Erdebil’de “Rumlu” ismiyle ayrı bir mahalleye yerleştirildiler.[1] Bu gelişmelerden sonra Erdebil Tekkesi’nin Türkmenler üzerindeki etkileri oldukça arttı. Zira Şeyh Safîyüddin’in torunu Hoca Ali, Anadolu’da özellikle de Teke, Hamit ve Karamanoğulları gibi Türk beyliklerinde birçok mürit edindi.

Başlangıçta tamamen dinî mahiyette (Sünnî)  bir tarikat kuran Erdebil Sofileri, Şeyh Safiyuddin’in torunu Sultan Hoca Ali zamanında açıkça Şiîliğe temayül ederek,[2] İran, Irak, Suriye ve Anadolu’daki zümreler ve özellikle Türkmen aşiretleri arasında taraftar toplamağa çalıştılar. Neticede Türkmenler arasında kendilerine önemli bir mürit kitlesine sahip oldular.[3]

Bilindiği gibi, Safevi Devletinin kurucularından olan Dulkadir Türkmenleri, Safevi (Erdebil) Ocağına bağlı idiler. Dulkadir Beyliğinin yıkılmasından sonra, Türkmenler, siyasal ve sosyal etkilerden dolayı, Sünni mezhepleri ile Alevîlik arasında adeta gelip gittiler. Neticede İran, Irak, Suriye ve Anadolu’daki Türkmen aşiretleri, Sünni iken Alevilik ritüellerini, Alevi iken de Sünnilik amellerini tamamen terk etmediler.     

B) Karahasanlıların İnanç Hayatı
Karahasanlıların ataları olan Begdililer de Horasan’a geldiklerinde Sünni idiler. Anadolu’ya intikal ettiklerinde ise Alevilik ritüellerini büyük oranda yaşıyorlardı. Begdililer, Suriye Memlüklerine sığındıklarında zamanla buradaki inanç durumuna uyum sağladılar. (Suriye Memlükleri Devleti, mezhepler konusunda müsamahakâr davranıyordu ve dört mezhebe de aynı derecede önem veriyordu.[4]) Dolayısıyla bu sırada tekrar Sünnileştiler. Karahasanlıların bu dönemde hangi mezhebe tabi oldukları bilinmemekle beraber, Şafi mezhebine intisap ettikleri sanılmaktadır. Çünkü Karahasanlıların, Urfa’da bulundukları sırada Şafi oldukları rivayet edilmiştir.[5] Ulaştığımız bazı bilgiler de bu rivayeti doğrular mahiyettedir. Zira Karahasanlılar, Urfa’da ve Yeni-İl’de bulundukları sırada Şafi olan Karakeçililerle[6] uzun bir süre beraber yaşadılar[7] ve muhtemelen onlardan etkilenerek, Şafi mezhebine tabi oldular.

Karahasanlıların adına ilk kez Dulkadir Beyliği kayıtlarında rastlamaktayız.[8] Bu kayıtlara göre Karahasanlılar 14. Yüzyılın ilk yarısından itibaren, Beyliğin yıkılışına kadar Beylik bünyesinde yer almışlardır. Dulkadir Beyliği bünyesindeki Türkmenlerin tamamına yakını Alevi idiler. Dolayısıyla Dulkadir Beyliği mensubu olan Karahasanlılar da Beylik bünyesindeki diğer Türkmenler gibi, Beylik dönemince Alevi idiler. Dulkadir Beyliği yıkıldıktan sonra, Türkmenlerin bir kısmı  tekrar Sünnileşti.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine yürürken, Alevî oldukları gerekçesiyle Dulkadiroğlu Türkmenlerini çok ağır bir şekilde cezalandırmıştı. Diğer bazı Türkmenler gibi, Karahasanlılar da Padişaha biatlerini sunarak ve Alevî olduklarını inkâr ederek, bu cezalandırmadan kurtulmuşlardı. Padişah da Karahasanlılardan Şiiliğe fırsat vermemeleri konusunda teminat alarak bu biati kabul etmişti.[9] Dolayısıyla bu tehlikeden, siyasi bir manevrayla kurtulan Karahasanlılar, bir süre zoraki bir Sünnilik yaşadılar. İlerleyen yıllarda ise Sünnilikleri ağır basmakla beraber, uzun bir süre Alevî geleneğinin izlerini üzerlerinde taşıdılar.

Karahasanlıların bir dönem Alevî olduklarına dair bazı emareler günümüze kadar intikal etmiştir. Bu emarelerden birisi “Ocak” kurumudur. Dostogilin evinde, Ehl-i Beyt’ten geldiği söylenen bir asanın bulunduğu bilinmektedir. Daha önce Karahasanuşağı köyünde Ocak Evi olarak kullanılan bina halen korunmaktadır. Ehl-i Beyt kaynaklı ocakların genellikle Alevî geleneğinin bir unsuru olduğu bilinmektedir. Yine Alevîliğin belirtilerinden birisi de camiada Ali, Hasan, Hüseyin isimlerinin çok fazla olması; Kamber, Bektaş, Tacım, Cafer, İmam ve Kâzım isimlerinin de az sayıda olsa da kullanılıyor olmasıdır. Prof. Dr. Mehmet ERÖZ de Karahasanlılar için, “Sünnileşmişlerdir.”[10] demekle daha önce Alevî olduklarını kastetmektedir.

Karahasanlılar, özellikle Elbistan’a geldikten sonra, yıllar içinde inanç bazında giderek zayıfladılar. Bunu fırsat bilen bazı Alevî dedeleri asıllarının Alevî olduğu gerekçesiyle Karahasanlıları, tekrar Alevîlik üzerine irşat edip, bu tarzda inanmalarını sağladılar. Dolayısıyla Karahasanlılar, asırlarca Alevî olarak yaşadılar.

Karahasanlılar, Lalolar köyü civarında artık yerleşik durumda iken, gerek Omoklar’dan, gerekse Malatya Nermikan’dan gelen din âlimleri Karahasanlıları tekrar Sünni mezhebine yönelttiler.[11] Özellikle Nermikanlı Mehmet Efendi, bu konuda oldukça çaba göstermiştir. Koçovalı Hasan ve Derviş dedeler, Mehmet Efendi’nin soyundan gelmektedir. Bu dedeler unvanlarından da anlaşılacağı üzere Aleviydiler. Kesin tarihi bilinmemekle beraber, Karahasanlıların 1690’lı yıllarda, tekrar Sünnileştikleri sanılmaktadır. Sünnileşmelerine rağmen, Karahasanlıların Alevî Dedeleriyle irtibatları 20. yüzyılın ilk yarısına kadar devam etmiştir. Mesela Koçovalı Hasan Dede 1950’li yıllara kadar Karahasanlıları irşada devam etmiştir. (Hasan Dede, Şeyh Musa Herdi (Hervi) ocağına bağlıydı ve Alevîlikten ziyade, Ehl-i Sünnete göre hareket ederdi.)

Karahasanlılar, bir yandan Alevî Dedeleriyle irtibatta iken, bir yandan da Elbistan’da bulunan Şeyhler Ailesine (Şeyh Hacı Durmuş ve Şeyh Hacı Mustafa Efendiler) ait dergâha bağlı oldular. 1950’li yıllardan sonra ise, Dedelerle rabıtası tamamen kesilen Karahasanlılar, artık sadece bu dergâha bağlı kaldılar. Bu yüzden, Karahasanlılar ile bu aile mensupları arasında kuvvetli ve önemli bir bağ mevcuttur.

Günümüzde Sünni olan Karahasanlılar, Hanefi mezhebine tabidir.

C) Karahasanlıların Geleneksel İnanışları
Karahasanlıların inanışları, yaşanan olaylara göre bazı farklılıklar gösterse de diğer Türkmenlerin inanışlarına çok benzemektedir. Bu inanışların;

 Bir kısmı, kişilerin yaptığı işlerin, uğur veya uğursuzluk getireceğine,
 Bir kısmı, tabiat olaylarının ve hayvan hareketlerinin ileride olacak bazı olayların işareti sayılmasına,
 Bir kısmı, olacak olayların önlenmesi için alınan tedbirlere,
 Bir kısmı, nazar değmesine veya değmemesine,
 Bir kısmı, yapılan eylemlerin kötülük veya iyilik getireceğine,
 Bir kısmı da yapılan eylemin sonucunda hangi olayın ortaya çıkacağının belirtilmesine,

İlişkindir.

Şimdi bu inanışları, konularına göre inceleyelim.

Ca) Uğursuzluk Getireceğine İnanılan Eylemler:
 Kara çadırları çatal iple bağlamak,
 Boştayken üçayakları düz şekilde tutmak,
 Salı günü işe başlamak veya yola çıkmak,
 Cumartesi günü saç kestirmek,
 Cumartesi günü çamaşır yıkamak,
 Sarı renkli elbise giymek,
 Kendi hanımının izinden yürümek,
 Eşikte oturmak,
 Suyu boş yere kaynatmak,
 Geceleri tırnak kesmek,
 Geceleri ev süpürmek,
 Mezarları parmakla göstermek,
 Merdiven altından geçmek,

Cb) Uğursuzluğu Önleyeceğine / Gidereceğine İnanılan Eylemler:
 Ay ve güneş tutulduğu zaman teneke çalmak,
 Al basmaması için, lohusanın yastığının altına ayna ve bıçak koymak,
 Al basmaması için, lohusanın başucuna Kuran-ı Kerim asmak,
 Al basmaması için, lohusanın yattığı yerin duvarına elek, soğan ve sarımsak asmak,
 Kırk basmaması için, kırklı çocuğu, kırkı çıkıncaya kadar dışarı çıkarmamak,
 Kırklı çocuğu kırk basmaması için, bacaya orak asmak,
 Gelin eve girerken ayakları altına tahta kaşık atıp kırdırmak,
 Üzerindeki nazarın kalkması için, kişinin başından kurşun dökmek,

Cc) Nazarla İlgili İnanışlar:
 Nazar değmesin diye, hayvanlara ve eşyaya nazar boncuğu takmak,
 Evleri nazardan korumak için, duvara Üzerlikten (Nazar Otu) yapılmış süsler takmak,
 Evleri nazardan korumak için iğde dalı asmak,
 Evleri nazardan korumak için kapının üstüne nal çakmak,
 Nazar değmesin diye, çocuklara mavi boncuk takmak,
 Nazar değen kişi için kurşun döktürmek,
 Gözleri renkli olanların nazarının çabuk değeceğine inanmak,
 Çok esneyen kişiye nazar değdiğine inanmak,

Cd) Hangi Eylemin Hangi Sonucu Doğuracağına İlişkin İnanışlar:
 Süpürge üzerinden atlayan genç kızların bahtlarının bağlanacağına inanmak,
 Yağmurla yıkanan saçların çabuk uzayacağına inanmak,
 Başlarında kilit açılan kızların bahtlarının açılacağına inanmak,
 Yılan ve akrep yakılırsa yağmur yağacağına inanmak,
 Yatırın başında iki rekât namaz kılınırsa yağmur yağacağına inanmak,
 Alnına kurban kanı sürülen kişinin kazadan beladan korunacağına inanmak,
 İşe giden erkeğin önünü kadın keserse işinin ters gideceğine inanmak,
 Ölü yıkandıktan sonra, su ısıtılan kazan ters çevrilmezse, evden birinin daha öleceğine inanmak,
 Yolculuğa çıkan birisinin ardından su dökülürse o kişinin kazaya uğrayamayacağına ve çabuk döneceğine inanmak,
 Kurban Bayramı günleri, günahlar dökülsün diye salıncakta sallanmak,
 Yatan bir kimsenin üzerinden geçilirse hastalanacağına inanmak,
 Bir kimsenin elbisesi üzerindeyken dikilirse, aklının da dikileceğine inanmak,
 Beşik boşken sallanırsa, çocuğunun başının ve kulağının ağrıyacağına inanmak,
 Ensesinden öpülen çocuğun inatçı olacağına inanmak,
 Soğan sarımsak ve yumurta kabuklarının yakılmasının fakirlik getireceğine inanmak,
 Bir evin içinde gündüz ıslık çalınca fare; gece ıslık çalınınca ecinni geleceğine inanmak,
 Eline Kurbağa alan kimsenin, elinde siğil çıkacağına inanmak.

Ce) Olacak Bir Şeyin Habercisi Sayılan Emareler:
 Sağ elin içi kaşındığında, eve para geleceğine; sol elin içi kaşındığında da evden para çıkacağına inanmak,
 Gözler sık, sık daldığında misafir geleceğine inanmak.
 Karın çok yağdığı senenin bereketli olacağına inanmak,
 Bacasına baykuş konan evden ölü çıkacağına inanmak,
 Köpek ulumasının uğursuzluk getireceğine inanmak,
 Yolculuk sırasında, kişinin önünden tavşan geçmesinin uğursuzluk, tilki geçmesinin ise uğur getireceğine inanmak,
 Hamile bir kadın ekşi şeyler yerse kız doğuracağına, tatlı şeyler yerse oğlan doğuracağına inanmak,
 Hamile kadının karnı sivri ise oğlan; yuvarlaksa kız doğuracağına inanmak,
 Anne karnındaki çocuk çabuk oynarsa kız, geç oynarsa oğlan olacağına inanmak,
 Çocuk, annenin karnının sağında oynarsa oğlan, solunda oynarsa kız olacağına inanmak,
 Horozun ezan vaktinde ötmesinin uğur, vakitsiz ötmesinin de uğursuzluk gereceğine inanmak,
 Geceleri köpeklerin ulumasının uğursuzluk getireceğine inanmak.

________________________________________________________________________
[1] HINZ, Walther, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd XV. Yüzyılda İran’ın Millî Bir Devlet Haline Yükselişi (Çev. Tevfik Bıyıklıoğlu), Ankara 1992. s. 7.)
[2] HINZ, age. s. 15
[3] SÖYLEMEZ, Faruk, Anadolu’da Sahte Şah İsmail İsyanı
[4] İsmail YİĞİT, Prof. Dr, Memlükler 648-923 (1250-1517)
[5] Yemliha EDİZER (Bu bilgiler, tarafımca 1974 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide elde edilmiştir)
[6] Ziya GÖKALP, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Toker Yayınları
[7] Yusuf HALAÇOĞLU, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650) Cilt 3 sayfa 1221-1229
[8] Dulkadir Beyliği Araştırmaları Birinci cilt, Editörler: Yaşar ALPARSLAN, Mehmet KARATAS, Serdar YAKAR
[9] Mehmet (Mamo) DOĞAN, (1975 yılında, 127 yaşında iken vefat etmiştir.)
[10] Mehmet ERÖZ, Doğu Anadolu’nun Türklüğü
[11] Tacim BİNİŞ (Bu bilgileri, 1999 yılında kendisiyle yaptığım bir söyleşide elde ettim.)