Karahasanlılarda Boy Beyliği, Kethüdalık ve Ağalık Müessesesi

A) Boy Beyliği
Boy, “Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan” olarak tarif edilmiştir. Boyu geleneksel kurallara göre yöneten kişiye de Boy Beyi denir. Boy beyliği ise, boy beyinin hâkimiyet alanına denir. Boy Beyi, boyun en saygın ve lider kimliğine sahip kişisidir. Önceleri boy beyliği, boyun içindeki hiyerarşik yapıdan kaynaklanan geleneksel bir konumdayken; tarihi süreç içinde devlet organları tarafından tanınması ve itibar atfedilmesi nedeniyle aşamalı olarak resmi bir kimliğe bürünmüştür. Dolayısıyla boy beyliği, başlangıçta soy bağına dayanan boyun sevk ve idaresini ifade eden bir konumda iken, daha sonraları salt soy bağından kaynaklanmayan ve İdari bir birim hüviyetine dönüşmüştür.

Bilinen ilk Karahasanlı boy beyi, Karahasan’ın abisi Ali Beg’dir.[1] O sırada Karahasanlıların Halep’te oldukları sanılmaktadır. Urfa civarında iken de Yusuf (Şaro) oğlu Karahasan’ın boy beyliği yaptığını sanıyoruz. Karahasan öldükten sonra boy beyliği Karahasan’ın en büyük oğlu Mahmut (Momad)’a veriliyor. Mahmut boy beyi iken, sorumlu olduğu bölgedeki konargöçerler arasında bir anlaşmazlık söz konusu oluyor. Mahmut meselenin çözümü için, küçük kardeşi Kamber’i yanına alarak, anlaşmazlığı çözmeye gidiyor. Mahmut ne kadar uğraştıysa da meseleyi çözemiyor. Sonra Kamber devreye giriyor ve yaşından umulmayacak derecede, etkileyici bir konuşma yapıp, anlaşmazlığı çözüyor. Bunun üzerine Mahmut, “Bu beylik kürkü senin hakkındır!” diyerek, kürkü sırtından çıkarıp, Kamber’e giydiriyor. Bundan sonra boy beyi Kamber (Kamık) oluyor. Ancak, her ne kadar Kamber boy beyi oluyorsa da yaşı küçük olduğu için, cemaat ile ilgili uyuşmazlıklar, varlıklı ve saygın bir aile olan Tapogil tarafından hallediliyor. Sonraki boy beyleri de Kamber’in soyundan gelen kişilerden oluşuyor.[2]

Yeni İl’de bulundukları sırada Sakallu oymağının dokuz obasının Kara Hasanlu Ceridine bağlı olduğunu,[3] görüyoruz. Bunun bir boy beyliği teşekkülü olduğunu düşünüyoruz. Zira, Karahasanlılar Yeni İl’deyken, Kara Hasan oğlu Cafer Bey boy beyliği yapmıştır.[4]

Bu sırada Karahasanlılar, Elbistan’da Söğütlü çayının iki yakasında bulunan geniş bir alana hükmediyorlardı. Söz konusu bölgede sadece Karahasanlılar ve Sinemilliler’in boy beyliği yaptığını öğrenmekteyiz. Sinemilliler’deki boy beyliği Gücük köyündeki Mahmutgilde (Momadi Boy Begler) idi. Karahasanlılarda ise boy beyliği Kamıklar kabilesindedir. [5]

Diğer taraftan, Pazarcıkta bulunan Bozdağlardan (Bozdağlar ve Ağcabeyler) oluşan Karahasanlılar da kendi hâkimiyet bölgelerinde boy beyliği görevini yapıyorlardı. Buradaki ilk boy beyinin Bozaba (Bozağa) olduğu sanılmaktadır. Ancak Bozdağların icra ettiği boy beyliğinin Karahasanlılardan sırayla gelen bir intikal olmadığını sanıyoruz. Çünkü Bozdağlar’ın boy beyliği yaptığı dönemlerde, Karahasanlılar içinde de bir boy beyliğinin bulunduğunu görmekteyiz. Ayrıca Doğanşehir’deki Karahasanlılar da boy beyliği yapmıştır. Ali EREN’in dedesinin kardeşi Halit Bey, Beğre ve civarında boy beyliği yaparken, dedesi olan Ali Bey de Besni’de, boy beyliği yapmıştır.[6] Böylece, Karahasanlılar hem Elbistan’da hem Pazarcık’ta hem de Doğanşehir ve Besni’de boy beyliği yapmıştır. Neticede, Karahasanlılar, Karahasan’dan başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar Boy beyliği görevini yerine getirmiştir. Sonraki dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğundaki yönetim zafiyeti neticesinde oluşan boşluğun, büyük ölçüde feodal yapı tarafından doldurulması sonucunda, resmi nitelikteki beylik düzeni bozularak, feodal yapıdaki ağalık düzenine dönüşmüştür.

B) Kethüdalık
Kethüda sözlükte, “Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya” olarak tanımlanmıştır. Osmanlı devlet ve esnaf teşkilâtlarındaki bazı görevliler için bir unvan olarak kullanılan “Kedhüdâ” kelimesinin Pehlevîce’den geldiği ve aslının katak-xvatai olduğu belirtilir. Farsça’da kedhudâ şeklini almış, Türkçe’de hem bu şekilde hem de bundan gelen kâhya biçiminde kullanılmıştır. Kethüdanın Farsça’da “ev, köy; taht” anlamındaki ked ile “sahip ve mâlik, efendi” manasına gelen hudâ kelimelerinden oluştuğu ileri sürülür. Kedhüdânın Osmanlı Türkçesi’ne kehaya, kâya şekillerinde geçip halk ağzında kâhya biçiminde kullanıldığı yolundaki görüşe rağmen kâhya kelimesinin menşei henüz kesin olarak aydınlanmış değildir. [7]

Kâhya ve kethüdâ hemen daima eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte devlet hizmetlerini ifa eden kethüdanın daha eski olduğu, sivil kuruluşlardaki hizmetlilerin unvanı olan kâhyanın ise çok sonra Osmanlılar zamanında ortaya çıktığı veya en azından resmî devlet hizmeti olarak pek kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Göçebe aşiretler ve gayrimüslim taşra cemaatlerinin de merkezî hükümetle olan münasebetlerinde aracılık ve vergi tahsili amacıyla aşiret / cemaat kethüdâları vardı. Oymak kethüdâları bağlı bulundukları boy beyi tarafından tayin edilmekte ve haklarında ahalinin kefalet ve rızası istenmekteydi….[8] Karahasanlıların, Darende Beyinin mahiyetinde iken Kethüdalık unvanı taşıdıklarını, sonra ise kendilerine Söğütlü çayının iki tarafını içine alan bir bölgenin tahsis edildiğini ve Karahasanlıların tahsis edilen bu bölgede bir otorite tesis ettiklerini biliyoruz. Diğer taraftan, Karahasanoğu Ali Bey 1691 yılında Kethüdalık yapmıştır.[9] Ancak kimin kethüdası olduğu bilinmemektedir.

C) Ağalık Müessesesi
Ağalık sözlükte, “Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse” olarak tanımlanmaktadır. Geçmişte, boy beylerine de ağa denildiği bilinmektedir. Başlangıçta boy beyliğinin devamı sayılan “Ağalık”, daha sonraları kısmen varlık sahibi kimselerin, kısmen de silahlı bir gücü olanların bir unvanı haline geldi. Boy beyliğinden intikal eden ağalık, biraz daha resmi ve saygın bir konumdayken, çetecilik ve eşkıyalık temeli üzerine kurulu olan ağalık sistemi, tamamen gayri resmi bir otoriteye dayalıdır. Bu kategorideki ağaların servetini oluşturan mallar büyük ölçüde gayrimeşru yollardan elde edilmiştir. Ancak bu ağaların kaynağı meşru olmayan servetleri, devlet nizamının hâkim olduğu dönemlerde meşru hale dönüşerek, onların saygın bir şekilde algılanmasına yol açmıştır. Gerek boy beyliğinden intikal eden gerekse salt servete dayanan ağalık müessesenin mensupları, varlıklı olsun, olmasın günümüzde önemli bir saygınlığa sahiptir.

______________________________________
[1] Abdullah Edizer (Delibaş Mısto o. 1922 d.)
[2] Hacı Doğan (Bektaş oğlu)
[3] Maliyeden Müdevver Defterle nu. 8458 s. 42
[4] Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri (966-1200) s. 81
[5] Hacı Doğan (Bektaş oğlu)
[6] Ali Eren, Esat Eren
[7] İslam Ansiklopedisi
[8] Cengiz Orhonlu, Osm. İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı, s. 15
[9] Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri (966-1200) s. 85 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*