Maraş Yöresinde Kurmançça Konuşan Türkmenler

(Kahramanmaraş Türkocağı’nda verilen konferansın özetidir.)
Ali Gültekin BİNİŞ

Maraş Tahrir Defterindeki kayıtlara göre, 16. yüzyılda, Maraş Sancağı’na bağlı 868 köyde 200’den fazla Oğuz boylarına bağlı Türk cemaatleri meskûndur.[1] Günümüzde ise bu cemaatlerden, Akçe Koyunlu, Bağıllu, Bekişlü, Çakallu, Dervişçinli (Şeyh İbrahim Baba), Haydarlu, Kara Hasanlu, Narlu, Rişvan, Sevikler/(Almalu), Şarkıyan ve Şamlular, Türkçeyle beraber Kurmançça lehçesiyle konuşmaktadırlar. Diğer taraftan, 18. ve 19. yüzyılda Atmalı Aşiretinin idare ettiği Ağcalar, Haydarlı, Kabalar, Karahasanlar, Karalar, Ketiler, Kızkapanlı, Kizirli, Mahkânlı, Sadakalar, Tilkiler ve Turuşlu isimli Türkmen cemaatleri ile Sinemilli aşiretinin idare ettiği Azizli, Haydarlı, Kalender, Nadarlı isimli Türkmen cemaatleri günümüzde Kurmançça ve Türkçe konuşmaktalar. (Kahramanmaraş merkezindeki Ağcalar, Haydarlı, Kabalar ve Karalar sadece Türkçe Konuşmaktadırlar. Ayrıca Karahasanlıların Alemdar ve Karatepe köyleri de Türkçe konuşmaktadırlar.) Ancak ne var ki; günümüzde bunların tamamı kendilerini Kürt olarak biliyorlar. Sadece Maraş’ta değil, günümüz itibariyle çeşitli ülke ve şehirlere dağılan bazı Türkmenlerin dili değişmiştir. Dili değişen bu Türkmenlerin bir kısmı zamanla Kürtleşmiştir.

I- Bazı Türkmenler Neden Kürtleşmiştir?
Tarihi kayıt ve belgelerde zikredildiği üzere, Türkmen oldukları bilinen birçok aşiret ve cemaat, zaman içerisinde Kürtleşmişler. Bunlar, Türkmen olduklarını bildikleri halde kendilerini Kürt olarak hissediyorlar. Bu Kürtleşmenin nedenlerine bir göz atalım.

Bilindiği üzere, Safevîlerle Osmanlılar arasındaki çekişmenin sebebi, başlangıçta Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Akkoyunlu topraklarına kimin hâkim olacağıydı. Ancak bu siyasî çekişme zamanla mezhep kavgasına dönüştü.[2] 16. yy’da Osmanlı ve Safeviler arasında çıkan çatışmada Doğu Anadolu’da yaşayan Hanefi Türkmenler ve Alevi Türkmenler Safevilerin yanında yer alırken, Şafii olan Kürtler ise Osmanlıların tarafını tutmuşlardır.[3]

Şahkulu (Şahkulu Baba Tekeli veya Karabıyıkoğlu da denmektedir)’nun isyan ederek, Anadolu’daki Alevileri Osmanlı Devleti aleyhinde teşkilâtlandırmaya başlaması, Antalya’dan Manisa’ya dönen Şehzade Korkut’un hazinesini vurması, Antalya’yı basıp, başkadı ile birlikte çok sayıda insanı katletmesi; daha sonra sırasıyla Kızılcakaya, İstanos, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu kasabalarını yakıp yıkması, bu sırada Anadolu beylerbeyi Karagöz Ahmed Paşa’nın öldürülmesi[4] ve Amasya’da bir araya gelen 20 bin kişilik Erdebil sofularının etrafa dehşet saçmaya başlaması[5] gibi Türkmenlerin bu dönemdeki isyan nitelikli faaliyetleri, Osmanlının oldukça canını sıkmıştır. Neticede, Yavuz Sultan Selim Han, 1512 yılında, Anadolu’yu Şi’a tehlikesinden kurtarmak üzere, Şah İsmail’in üzerine gitmeden önce, Kızılbaşları (ki bunların tamamı Türkmen’dir) ağır bir şekilde cezalandırmıştır.

Bu gelişmelerin sonucunda;

Safevî Devletini kuran Alevî Türkmenlerin Anadolu’da kalan kısımları Osmanlı yönetimi tarafından tehdit olarak algılandı ve Doğu Anadolu’da sınırlarını güvence altına almak için Alevi Türkmenlere (Ki bunların tamamına yakını Dulkadirlidir) karşı da baskı uyguladı. Sınırların güvenliği hususunda ise Kürtler, Türkmenlere tercih edildi.[6]

Türkmenlerin Kürtleşmesine yol açan üç temel sebepten söz etmek gerekir.

Türkmenlere karşı uygulanan baskı politikaları: Safevilerin Çaldıran Savaşı’nda ve Turnadağ Savaşında Osmanlılara yenilmesinden sonra, Doğu Anadolu’yu terk etmeyen Türkmen Aşiretlerinin önemli bir kısmı, mevcut kimlikleriyle sıkıntı çekmemek ve Osmanlının Türkmenlere yönelik olumsuz uygulamalarına maruz kalmamak için, kendilerini Kürt olarak tanıtmaya başlamışlardır. Mesela Yavuz Sultan Selim döneminden (1512-1520) itibaren Osmanlı yönetiminden baskı gören Türkmenlerin bir kısmı İran’a göç ederken, bir kısmı da Kürt aşiretlerinin içine karışarak zamanla Kürtleşmiştir.[7]

Osmanlı Devletinin Kürtlere tanıdığı ayrıcalıklar: Osmanlı Devleti mütemadiyen Türkmenleri göçebelikten vazgeçmeye ve toprağa yerleşmeye zorlarken, buna karşılık Kürtleri bu uygulamanın dışında tutmuştur. Diğer yandan, Kürt Aşiret Beylerine kullandıkları topraklar için tapu hakkı veren Osmanlı Devleti, aynı hakkı Türkmen Aşiret Beylerine tanımamıştır. Kürtlere kendi yöneticilerini belirleme yetkisi verirken, Türkmenlere Enderun’da yetişen idareciler atamıştır. Ayrıca, Kürtlerden vergi alınmazken, Türkmenlerden vergi alınıyordu. İşte Kürtlerin bu avantajlı durumundan faydalanmak için, Türkmenlerin bir kısmı Kürtleşmiştir.

İskân Politikaları: Birinci Selim Han zamanında, batıdaki Türkmenlerin bir kısmı Karacadağ bölgesine; Doğu Anadolu’daki ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlerin bir kısmı da İç bölgelere yerleştirilmiştir. Sanırım, bu projeyle Alevi Türkmenlerin Kürtlerin etkisinde kalarak, Sünnileşmesi umulmuştur. Ancak bu uygulamanın sonucunda, Karacadağ Bölgesine yerleştirilen Türkmenler zamanla Kürtleşirken; iç bölgelere yerleştirilen Kürtler de oradaki Türkmenleri Kürtleştirmişlerdir.

Neticede, gerek Osmanlıların Safevilerle olan mücadelesi nedeniyle, gerek doğrudan Türkmenler üzerindeki siyaseti nedeniyle, gerekse Kürtlere tanıdığı ayrıcalıklar nedeniyle ve gerekse iskân siyaseti nedeniyle bazı Türkmenler Kürtleşmiştir.

II- Bazı Türkmenler Neden Kendilerini Kürt Sanıyorlar?
Kurmançça konuşan bazı Türkmenler, bir yandan konuştukları bu dili gerekçe göstererek, bir yandan da kullandıkları ve etimolojisi bozulan isimlerle isim sandıkları lakapları gerekçe göstererek Kürt olduklarını sanıyorlar.

III- Türkmen Olduklarını Bildikleri Halde, Bazı Türkmenler Neden Kendilerini Kürt Olarak Tanıtıyorlar?

a) Horlanmadan Dolayı Oluşan Kin,
Konuştukları Kurmançça nedeniyle horlanan ve hakir görülen Türkmenler, Kürtlüğe sahip çıkarak, bu kimliği benimsemişlerdir.

b) Rollerin Gerçeğe Dönüşmesi,
Yavuz Sultan Selim’in, Çaldıran savaşına giderken, Şah İsmail’in taraftarı olduğuna inandığı Türkmenleri cezalandırması[8] ve Çaldıran Savaşında Şah İsmail’in yenilgiye uğraması sonrasında, can ve mal korkusuna kapılan bazı Türkmenler, Sünni ve Kürt olduklarını söyleyerek, uğramaktan korktukları cezalandırmadan kurtuldular. Üstlendikleri yeni kimlik ve inanç yapısını ispat etmek için de “Sünni’yiz” dediler ve Osmanlıcaya benzeyen Kurmançça lehçesiyle konuşmayı tercih ettiler. Bu Türkmenlerin bir kısmı zamanla konuştukları lehçeden dolayı kendilerini Kürt olarak görmeye başladılar. Dolayısıyla Osmanlıyı kandırmak maksadıyla üstlendikleri bu rol ileriki asırlarda gerçeğe dönüştü. Ancak, bu tarihten sonraki Osmanlı arşiv kayıtlarında bunlar eskiden olduğu gibi ısrarla Türkmen olarak kaydedilmiştir. (Yani kanmış gibi görünen Osmanlı aslında hiç kanmamıştır.)

Yakın bir dönemde, genellikle çalışmak gayesiyle yurtdışında çıkmak için aynı yönteme başvurulmuştur. Son zamanlarda Avrupa devletlerinin Kürtleri himaye etmesi, yurtdışında çalışmak isteyenlerin büyük bir kısmının, bölücü örgütlerin yurtiçindeki yasal ve illegal teşkilatlarının referanslarını kullanmasına neden olmuştur. Bu şekilde yurt dışına çıkanlar, önceleri bir rol icabı, kendilerini Kürt olarak tanıtıp, onlar gibi görünmüşlerse de zaman içinde bu rollerini iyice benimsemişlerdir. Neticede, daha önceleri Türk Milliyetçiliği yapacak kadar vatansever olan bu insanlar, illegal örgütlerin yoğun propagandası sonucunda maalesef onların safında yer almışlardır. Dahası, onlardan aldıkları zehri, özellikle konuşulan Kurmanççayı gerekçe göstererek, etraflarındaki cahil kimselere zerk etmektedirler.

c) Yoğun Propaganda ve Sindirilme
Son zamanlarda, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan Türkmenler, terör örgütünün ve yöre halkının baskı ve sindirmeleri sonucunda kendilerini Kürt olarak tanıtmaya başlamışlar.

IV- Dilin Değişmesi Mümkün mü?
Dilbilimciler, dilin yaşayan bir varlık olarak değişmeye muhtaç olduğunu, kültürel, ekonomik ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak değişmekte olduğunu söylemektedirler. Toplumun ihtiyaç duyması halinde dili değişir. Genellikle sosyolojik bir süreç içinde, yapılan kelime alış-verişiyle diller önce kısmen, sonra da tamamen değişir. Bu konuda birçok örnek veren Prof. Dr. Faruk SÜMER, Urfa’da Karakeçili ve Dögerlü adlı Türk aşiretlerinin Kürtleştiğini söylemektedir.[9] Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ise, 1500-1600 yılları arasındaki Osmanlı tahrir kayıtlarına dayanarak; “Bugün kendini Kürt olarak bilen bazı ailelerin 16. yüzyıl kayıtlarına göre Türkmen olduğu görülüyor.”[10] demektedir.

Dikkat çeken önemli bir husus da Kürt tarihçilerin dil değişikliği konusunda daha detaylı bilgiler vermesidir. Kürt tarihçilerden Mehmed Emin Zeki Beg, “Kürdistan Tarihi”nde; “Karakeçi: Yaklaşık 1.700 aileden oluşur ve Siverek beldesine yakın bir bölgede yarı göçebe bir hayat sürer. Bu boyun çoğu Zazakî lehçesiyle konuşur. Ayrıca Turabidin ile Diyarbekir arasında Karakeçi yöresinden gelip burada yaşayan birçok Kürt boyu var. Bazı iddialara göre bunların soyu, Sultan I. Selim’in Karacadağ çevresine yerleştirmiş olduğu Türkmenlere dayanır. Nitekim bu Kürt bölgesine Türkmenlerin yerleştirilmesi, Zirki, Tirkân ve diğer bazı Kürt aşiretlerinin de Anadolu’nun batı bölgelerine göç ettirilmelerine neden olmuştur. Ancak buraya yerleştirilen Türkmenler bir süre sonra buradaki Kürt aşiretleriyle tamamen kaynaşmış ve zamanla Türkmence dilini unutup tam bir Kürt aşiretine dönüşmüşler.” demektedir. Yine (Rusya Kürtleri) Zengezer, Civanşir, Cebrail ve Araş Kürtlerinden bağımsız bir kaza oluşmaktadır. Bu Kürtler Rus Azerbaycan’ındaki Türklerle kaynaştıklarından dolayı, dilleri üzerinde Azeri Türkmencesinin etkisi büyüktür. Erükçili Aşireti için, “… Aslen Yörük-Türkman aşiretlerinden olduğu sanılıyor.” Eloş Aşireti için, “… bu aşiret; Arapça konuşur, ancak lideri Kürt’tür. Hellaci Aşireti için “… bu aşiretin içinde biraz Türk ve Ermeni de yaşar.” Berazi Aşireti için “… bir kısmı Araplara karışarak yok olup gitmiş, Arapçadan başka bir dil konuşamaz hale gelmiş.” Delmam kân için “Bu aşiret Arapça konuşur. Asılları Kürt’tür.” Aluş aşireti için “… bu aşiret aslen Kürt oldukları halde Arapça konuşurlar.” Sinamenili için “3500 aileye varırlar. Malatya yakınlarında otururlar. Alevi mezhebindendirler. Şiveleri biraz Farsçaya yakındır.” Karahasan için “Besni’nin batısında otururlar ve asıllarının Türkmen olduğu mümkündür.”[11] demektedir.

Diğer bir Kürt tarihçisi Şerafeddin Han (Şerefname/Kürt Tarihi) isimli eserinde; (1597) Tunceli ve yöresindeki beyliklerin soy bakımından Türkmen olup, Selçuklu hükümdarı Melikşah’a dayandıklarını söylemektedir. Şerefeddin Han ayrıca, “Kentlerde ve işlenmiş topraklarda yaşayan ve Acemler (Arapça bilmeyen barbarlar) ile Perslerden oluşan yerli halklara komşu olarak yaşadılar. Orada kendi (ana) dillerini terk etmişler ve dilleri barbarca (Acemce) olmuştur. Böylece her tür Kürt için kendilerine özgü bir dil oluşmuş, buna Kürtçe denmiştir.” demektedir. Ayrıca, “Tur ve Heytem Bölgesinde büyük çoğunlukla Ermeni uyruklu vatandaşlar otururlar. (….) Şah bölgesinde Ermeniler yaşar ve bir kalesi vardır. … Şiluyi ya da Şilevi kabilesinin ikametgâhı hizmetini görür. Tiş Etel ya da İtil’e bağlı bölgede ve Eremşat Kalesi civarında Büyük Bahti Aşireti’nin en önemli kolu olan Berasi Kabilesi oturur. Buradaki Ermenilerin çoğu Arapça da konuşur.”[12] diye belirtmiştir.

Bu örneklerden anlaşıldığı üzere toplulukların, cemaatlerin, aşiretlerin ve hatta milletlerin dil değiştirmelerinin mümkün olduğu görülmektedir. Bazı topluluklar, dillerinin değiştiğinin kabul ederek asıllarını korumuşlardır. Ancak, bu gerçeği kabul etmeyen bazı topluluklar, mevcut dillerini esas alarak, farkına varmadan asimile olmuşlardır.

V-Toplumların Dili Nasıl Değişir?

 Okuma yazma kültürünün bulunmaması,
 Baskı yoluyla başka bir dili kullanmaya mecbur edilmesi (asimilasyon),
 Başka toplumlarla gönüllü ya da zorunlu olarak bir arada yaşanılması,
 Başka bir halkın dilinin benimsenmesi,
 Değişik coğrafyalarda yaşamak zorunda kalınması,
 Yoğun bir kültür alışverişinin bulunması,
 Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin mevcut olması,
 Başka bir etnik yapıda görünmek için, o etnik yapıya ait dilin kullanılması (kendini gizleme),
 Toplumların kendi dillerini küçük görmesi (kompleks),
 Toplumların ihtiyaç duyması,
 Sosyolojik süreç içinde, kelime alış-verişlerinin yapılması,
Hallerinde toplumların dili değişir.

VI- Kurmanççanın Ortaya Çıkması
Türkmenlerin Anadolu’ya gelirken ilk durak olarak kullandıkları, Horasan ve Doğu Anadolu’da özellikle şehir dili olması sebebiyle Farsça, bölgeye gelen toplumların dili üzerinde diğer dillere göre daha etkili olmuştur. Farsça, önce kelime, sonra da gramer unsurları bakımından burada yaşayan Türklerin dillerini sömürmüştür. Selçuklular döneminde Farsçanın resmi dil olması ve Osmanlılar döneminde de Türkçeyi yaygınlaştırma hedefi veya politikasının bulunmaması sebebiyle Farsçanın bu etkisi günümüze kadar devam etmiştir.[13] Bölgede Farsçadan sonra en önemli dil Arapçadır. Sıralamada bu dilleri Türkçe takip etmektedir. Neticede bu üç dilin bir arada konuşulduğu bölgede Osmanlıcanın terkibinden oluşan, yeni bir lehçe olan Kurmançça ortaya çıkmıştır. Bu yüzden de Kurmanççaya “Doğu Anadolu Osmanlıcası” denilmiştir.

VII- Kürtçeyi ve Kurmanççayı Oluşturan Kelimelerin Kökeni
Kürtçe/Kurmançça, Osmanlıca gibi ağırlıklı olarak, Türkçe, Farsça ve Arapça terkibinden meydana gelmiş karma bir lehçedir. Bu konuda yapılan tüm araştırmalar bunu doğrulamıştır.

Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY, Kurmançça lehçesi için “Doğu Anadolu Osmanlıcası” demektedir.[14] (Aslında, Osmanlıcanın Azeri lehçesiyle söyleniş biçimidir dersek daha doğru olur. AGB) GÜLENSOY, hazırladığı etimolojik çalışmada da Kürtçe içindeki 7000 dolayında kelimenin Türkçe olduğunu tespit etmiştir.[15]

Yusuf Ziyaeddin Paşa tarafından hazırlanan Kürtçe-Türkçe Sözlük’te yer alan 5900 kelimenin, %22’sinin Farsça, %21’inin Arapça, %17’sinin Türkçe, %8’inin özel isim ve %33’ünün de Süryanice, Ermenice, İtalyanca, Rusça, Yunanca, Fransızca ve kaynağı tespit edilemeyen dillerden geldiği ortaya çıkmıştır.[16]

Rusya Bilimler Akademisi tarafından hazırlanan Kürt Dilinin Etimolojik Sözlüğü’ne göre de Kürtçenin söz varlığının % 99’dan fazlasının kökeni başka dillere ait olduğu görülmüştür. (% 40.96’sı Arapça, %39.09’u Farsça, %14.96’sı Türkçe, % 2’si de Ermenice kelimelerden oluşmaktadır. Daha küçük oranlarda kelimesi olan dilleri de katınca bu oran %99’u geçmektedir.)[17]

IX- Asimile Olmuş Türkmenlerin Kimliklerinin Geri Kazandırılması İçin Yapılması Gerekenler
Kürtleşen Türkmenler için;

 Yöreye ait araştırmacılar, Kürtleşen ya da Kürtçe-Kurmançça konuşan Türkmenler üzerine yoğunlaşmalı,
 Üniversitelerin Tarih hocaları, bir kısım tez konularını bu alandan seçmeli,
 Bu konuda araştırma yapanlar, ulaştıkları bilgi ve belgeleri birbirleriyle paylaşmalı,
 Dilin değişmeye müsait bir yapıda olduğu ve Kurmanççanın, Kürtçenin değil Türkçenin bir lehçesi olduğu üzerinde durulmalı,
 Bu konuda bilgi sahibi olan akademisyenler, araştırma yapanlara yardımcı olmalı,
 Araştırma yapanlar, mümkünse bölge dışında olmalı,
 Kültür dernekleri bu konuda araştırma yapanlara yardımcı olmalı,
 İlgili kurum ve STK’lar üniversitelerle işbirliği yaparak, mümkünse çeşitli bölgelerde sempozyumlar düzenlemeli,
 Araştırma sırasında zayıf bilgi ve belgelerden uzak durulmalı,
 Araştırma sonuçları basılarak, hedef kitleye ulaştırılmalı,
 Çocuklara yönelik kitap ve görsel yayınlar hazırlanmalı.

___________________________________________________________
[1] Prof. Dr. Refet YİNANÇ, Maraş’ta Türk Cemaatleri/ Kahramanmaraş I. Kurtuluş Sempozyumu
[2] Mustafa Öztürk, Kilis, Urfa, Adıyaman ve Çevresinde Cemaatler-Oymaklar, Elazığ
[3] Şeref Han, Şerefname
[4] (Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, [Osmanlı Tarihi, II. Cilt, 10. baskı, sf: 230, 231, 254, 255, Türk Tarih Kurumu Yayınları-2011, Prof. Dr. Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail. Yeditepe yayınları s.102)
[5] Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk; Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmalar Vakfı
[6] Şeref Han, age
[7] (Mustafa Öztürk, age
[8] Prof Dr. Halil İnalcık, Devlet-i Aliye (Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar I) isimli kitabında, (sayfa 138) bunların bir kısmının idam edildiğini, bir kısmının da hapse atıldığını söylemektedir.
[9] Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı- Destanları, İst. 1999, s. 267, 292
[10] Yusuf HALAÇOĞLU, 1500-1600 yılları arasındaki Osmanlı tahrir kayıtları,
[11] Mehmed Emin Zeki Bey (Kürdistan Tarihi) Nûbihar Yayınları, İst. 2011(Sayfa 53, 355, 364, 365, 371 ve 384 )
[12] Şerefhan. age 1/1, cilt sayfa 18
[13] Ahmet BURAN, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Üzerine Araştırmalar II (Ağızlar)
[14] Tuncer GÜLENSOY, Doğu Anadolu Osmanlıcası (Etimolojik Sözlük Denemesi), Ankara, 1986:TKAE Yayınları
[15] Tuncer GÜLENSOY, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi,TDK Yayınları, Ankara 2007
[16] El Hediye El Hamidiye Fi’l-lügat El Kürdiye, İstanbul 1984 (Türkçeye çeviren Mehmet EminBOZARSLAN)
[17] Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 20 Yıl: 2006/1 (19-33 s.)Rusya Bilimler Akademisinin yayınladığı Kürt Dilinin Etimolojik Sözlüğü sayfa 182

 

One Reply to “Maraş Yöresinde Kurmançça Konuşan Türkmenler”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*